Akşehir Evde Masaj Hizmetleri – Masör Ece

Akşehir Evde Masaj Hizmetleri – Masör Ece

Akşehir Evde Masaj dolabın yanında, duvarda, odaya sıcak hava veren bir delik vardı. Bilinmeyen derinliklerden gelip, deliğin yaldızlı ızgaralarından odaya akan ısı, baş döndürücü kokular halinde burnuma dolar, midemi bulandırırdı. Bu uyuşturucu sıcaklık ve saatin değişmez tik-takları, içime ürpertiler salardı.

Akşehir Evde Masaj beni tedirgin etmeyen, bana güven veren tek şey kitaplardı. Kitaplar, salt söylenilmesi gerekeni söylüyor; bir başka şeyden söz ediyormuş gibi yapmıyorlardı. Ben elime almadığım süre, suskundular, içlerinden birini alıp da sayfalarını karıştırmaya başladığım süre ise, söylemek istediklerini açık seçik söylüyorlardı. Anlamadığım bir sözcük olursa, anneme sorup öğreniyordum. Yerdeki Türk halısının üzerine boylu boyunca uzanır, Madam de Segur’den, Zenaide Fleuriot’dan hikâyeler okur; Perrault’nun masal kitaplarını, Grimm kardeşlerin masallarını, Madam d’Aulnoy’un, Canon Schmidt’in, Töpffer ve Becassine’in kitaplarını devirirdim.

Akşehir Evde Masaj

Akşehir Evde Masaj ailesinin başından geçenleri, Sapper Camember’in serüvenlerini, Jules Verne’i, Paul d’Ivoi’yı, Andre Laurie’yi bir solukta okurdum. Larousse yayınlarından olan, “Pembe Kitaplar” dizisindeki bütün dünya masallarını, halk hikâyelerini ve savaş esnasında yayımlanan kitaplarda yer edinen kahramanlık öykülerini nerdeyse ezbere bilirdim. Bana bir tek çocuk kitapları verirler, onları da büyük titizlikle seçerlerdi. Bu kitapların savunduğu terbiye anlayışı, annemin babamın, öğretmenlerimin benimsediği terbiye görüşüyle aynı paralelde olurdu hep. Iyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır; eden bulurdu sonunda.

Aptalların, cahillerin, düşüncesizlerin başına iş açılırdı hep. Bu temel ilkelerin benim iyiliğim için varolduğunu bir oldu sonlandı olarak kabullenmiş, gerçeklikle kitaplarda okuduğum fanteziler içinde herhangi bir ilişki kurmaya kalkışmaz olmuştum. Bu kitaplar beni eğlendiriyor, hoşuma gidiyordu. Ama belirli bir uzaklık vardı aramızda; tıpkı kukla seyrederken eğlendiğim benzer biçimde, uzaktan beğeniyordum bunları da. Büyüklerin kitaplarda buldukları tüm şaşırtıcı anlamlara karşın, Madam de Segur’ün romanları, kılımı bile kıpırdatmıyordu benim. Bu kitaplarda sözü edilen Madam Bonbec’ler, General Durakin’ler, Mösyö Cryptogame’ler, Baron de Crac’lar ve Becassine’ler, canlı birer kukladan başka bir anlam taşımıyordu benim için. Bir hikâye, hikâye olarak güzeldi, tıpkı bir kukla oyununun kendi başına güzel oluşu gibi. Veya güzel sözcüklerle cümlelerin kendilerine özgü ışıltılarıyla parladıkları, bir resmin renkleri gibi bütünü renklendirip biçimledikleri bu yapılan meydana getirmenin bir gereklilik olduğunu farkediyordum. Fakat, kendimi ve çevremdeki dünyayı dile getiren pek az kitap çıkıyordu karşıma. Böyle kitaplar da, beni düşlere, düşüncelere sürüklüyor ya da inançlarımı kökünden sarsıyordu. Andersen’den melankolinin ne demek bulunduğunu öğrendim.